13 Aralık 2014 Cumartesi

Ünlem ünlem Nokta.

7 hristiyan 1 danaya ortak olmadıkça, yılbaşı ağacı süslemem..!!!

2 Aralık 2014 Salı

Bi Gün Yine Terapideyiz

          Beş mi? Yedi mi ? Kaçıncı gidişimdi tam hatırlamıyorum. Adamın hastası çok bildiğin sıra bekliyorsun yani klinikte . İlik gibi hatunlar çıkıyor içeriden. Üstelik gülümseyerek. Böle yaka paça düzeltmeler. Sanırsın dünyanın anlamını keşfetmişler. Öle ağızları kulaklarında. Kadınsın yani, Şey'den sonraki hal ve tavırları bilirsin az Çok. Şey canım. Şey işte :D
Lan kızım senin içinde fesatlanmış tövbee tövbee.

          Gözü gönlü açılır zaten insan bu doktora bakarken. Özellikle bir atraksiyona girmeye gerek yok yani.

          İçeri giren bendim bu sefer. Bugun ne yapcaz acaba diye beynim de tilkiler dönüyordu. Bakarsın bizede mutlu sonla biten terapi yazardı :D

          Yazdı mı? Yazmadı tabi Şaşkın. Yeminli onlar yavrum yapmazlar öle bişi, benim piç düşüncelerim bunlar. Yersen tabi :D

          Anlat kızım..
          İyiyim Saol doktor sen nasılsın.

İçinde bişi tutmamayı öğrendik mi sence ?

          Ağzıma gelen ilk cümleyi söyledim. Sanırım öğrenmiştim. 

Öğrendik öğrendik.Zaten çok içeride kalınca tahriş ediyor..

          Hıı bunu ben mi söyledim Lan!! Adam sapık sancak. Manyak mısın az içinde tut.
Tutamam gıdıklanıyorum.  :DD

          Cinsel hayatın düzenlisi sinirden ve depresyondan  uzak tutarmış biliyor musun Yavrum :) Ben bilmiyordum . Civanım söylediiii :D  'Napah yavrum düzüşmek için adam mı tutayım' ı az edepliye çevirip söyledim bu sefer :D Yırtıldı bu kız elimde demesin diye yani. 
Yoksa söylerdim dümdüzüyle :)) 
Bildiğin kahkaha atıo lan bu adam :D Ne bicim doktorsun sen az asık suratlı ol. 

          En keyıf aldıgım hastam sen olacaksın bu sıralar  falan fılan dedi. 
   Götüm kalktı okuyucum :D 
   O da bana aşıkkkk :DDDD

          İçinde tutmadan, cinselliğe nasıl geçtik biz inan hiç bilmiyorum. En son ne zaman seviştin diye soracak sandım bi an. Küfrederdim olumm!! İşin içinde rezil olmak vardı :Pp
Zaten Bu konular bana "o"nu hatırlattığı için ben konuşmayı sırf o yüzden sevmiyordum. Ama mecbur ondan bahsediyorduk. Sıkca Çokca. Özellikle Söverken :)

          Terapi çıkışı "Bi öpiim mi lan" diyecektim ama bunu tuttum :D 
          Bi kıpırdattı içimi dışımı ama olsun :D
          Baktım Çıkışta bende gülümsüyorum. Kendimi cimcikledim !! 
          Çok belli etmemek lazımdı sonuçta :Pp




30 Kasım 2014 Pazar

HıHımmm Öleee..

   Fark ettim ki bayadır hiç bişicik yazmamışım. Yazmayı bırak uğramamış, kapıları açmamışım. 
Sorma başıma neler geldi. Ben Sizin bildiğiniz Tuğba değilim artık :) Anlatacağım hemen :P
 Evet Yanlış görmediniz Dil çıkarttım :)))
 Öhömm neyse. 


           Yerle bir olduğum bir dönemde ( gerçekten yerlerde süründüğümden bahsediyorum burda di mi !! ) henüz yeni tanıştığım bir baaağyan arkadaş bana el attı :) Öle değil yavrum yanlış anladın !! El verdi derler ya öle bişi işte.  Beni Düştüğüm yerden çıkarttı :))) Kötü yola da düşmedim ben taam mı? Sürünüyordum öylesine yerlerde ;)
            

            Ben hayatımda bu kadar eğlendiğim, bildiğin Piçlik yaptığım bir dönem olmadı.

       Düzgün bir insandım lan ben !!!

           Önce deli muamelesi gördüm, sonra tedavisine götürüldüm, bi baktım ben bende değilim..


           Bir psikiyatrist bu kadar yakışıklı olabilir mi La ? Adalet mi bu ? VE bu kadarda kafa bir adam olabilir mi bi adam yakışıklılığının üsütüne ? Rabbim neler yaratıyor dedik. İçten içten :)))
( yüzüne de söyledim canım :) Anlatcam teek teeekk )

           Bir hamuru elde etmek için malzemeleri  karıştırıp yoğurursun ya hani, adam beni çözeltip baştan yoğurdu :))  

*Ağlıyorum, zırlıyorum, Dohhtoorr derdime çareee yanıyorum. 
**Açılın ben doktorum..

           Adam ezdi geçti beni yavrum ya. Yüzüme karşı hemde yardırdı. Çok safmışım okuyucum ben. Yazdığım yazıları okudum demin. Bu kafayla baya güldüm :D 
Kafayı yeni aldık bilioonn muuu ? Çok pahalıydı şekerimm... !

           Bir doktor küfür et der mi ? Dedi. Ettim. Off    "Hassssiktir" demenin rahatlığını anlatamam. 
Çok aip oğlum anlatılır mı o ! :D 
 
           Evet yavrum bildiğin küfür et dedi adam. İçinde biriktirdiğin her şeye yardır dedi. Hemdee önümde yap bunu dedi. 
 
 *ih ihi hi. Yapamam utanırım . 
 **Ben senin Doktorunum yavrum.

           Bir ikilemden sonra bildiğin aklımdan geçen her şeye sıçtım sıvadım..  Yılların birikmişliği varmış. İçimi Boşalttımm :D

           **Güvenliğii Çağırın Kadın Delirdi a Dostlarrrr..

            Tabi ki böyle bir tepki vermedi Şaşkın Sendeee. Küfürden zevk mi alıyor la bu adam , maymun gibi sırıtıyor dedim içimden. ( bunu yüzüne hiç bi zaman söylemedimm Delirmeee anamm.)

           Ama baktım ki ben rahatladım. İçimde ne varsa susmuş. Şaşırdı tabi zavallı. 
Zamanla baktım ki ben de ki Çoğu şey değişmiş. Rahat olmakla mezhep genişliğinin arasında ki o kritik çizgiyi tabi ki aşmadım. Sınırdayım :D
Ben dudak tiryakisi oldum canım benim :Pp

           Anneciğim de küfüre başladı. SEni bu hale getiren doktorun Öhömm Öhüümm boğazıma tükürüğüm kaçtı :D
           Velhasıl uzun uzun anlatıcam bu Terapileri . Ama artık bol keseden Sallıyorum, olmayan Şeyimle Sokup çıkarıyorum. 
Çoğu insana bu üst model halim yabancı geldi. Anne öğüdü dinleyip yabancılarla konuşmuyorlar civelekler :D 

           Ellerinden Tuttuğum bağyan Saolsun.. 
 








17 Eylül 2014 Çarşamba

Din Dan Don..

           Her anne aynı şekilde mi hisseder hiç bilmiyorum. Anneme de sordum "İlk okul günümüzde sen nasıl hissettin ? " diye. Gururluydum dedi. Benim de sadece gurur duymam gerekirdi kızımla. Onun dışında ki bu gereksiz üzüntü, iç parçalanması da neyin nesiydi sanki. Altı üstü 5 saatçik senden ayrı senden bihaber olacak. N'olcak sanki?
           Kendimi de avutamıyorum. Sınıfına bıraktım. Küçük küçük masalar yapmışlar minik minik. Kendi boylarında. Sırasına yerleştirdim. Çantasını koydum. Öğretmenine sağlam bir uyarı çektim. Son bi öpeyim de öyle çıkayım dedim. Güzel güzel mis kokulu yanaklarını öptüm. Tam gidicem "Beni burada bırakmayacaksın de mi annee!"  diyiverdi. O an onu oradan alıp koynuma saklayıp kaçasım geldi. Ama geçen sene yaşadığımız olaylardan sonra, bu sene okula başlaması şarttı. İçim parça parça oldu. "Tabi ki bırakmam bebeğim, okulun bittiğinde gelip alıcam seni. Korkma sakın. Güçlü kızım benim" dedim ve çıktım. Eve gelene kadar gözyaşlarıma hakim olamadım. Sanki onu ıssız bir ormanda kurtlara bırakmışım gibi vicdan azabı ve üzüntü içindeydim.
           Geçen sene anaokuluna başladığımızda çok zorlandık. Emekliliği yakın bir öğretmen düşmüştü şansımıza(!) ne şans ama. Cadım çok naiftir, kırılgandır. Uyardım o kadar kadını da "Babasız büyüyor, bu yüzden diğer çocuklardan kat ve kat kırılgan ve alıngan lütfen biraz ılımlı yaklaşın" Tamam dedi tabi kadın. (Öğretmen demek istemiyorum ona..)
           Yemek konusunda her zaman çok uğraştırıyor beni İnci. Ama daha istemiyorum dediğinde de üstüne gitmiyorum. Bu kadın baya baskı uygulamış üstünde yemek yemesi için. Çocuğumu allak bullak etmiş. Okula gitmek istemedi bi dahada. iki adım uzaklaşsam yanından Anne gitme diye kusmaya başladı. Psikolojisi alt üst olmuştu.
 - Sen bu kıza ne yaptın da bu kız senden bu kadar korkuyor bana yapışıyor ?
 - Şey hanımefendi ben dün biraz yemek yemesi konusunda baskı yaptım. Sizin de yararınıza olur diye düşündüm.
 - İyi halt ettiniz. Eserinizle övünün şimdi.

           Çıktım müdüre dilekçe verdim. Bir maaş almama cezası almış sadece!! Benim çocuğumsa 6 ay psikiyatri tedavisi gördü. 6 ay depresan kullandı. Karşılığı 1 maaş..

           Bu senede aynı şeyleri yaşamaktan öyle çok korkuyorum ki. Gerçi sağlam bir konuşma yaptık bu seneki öğretmeniyle. Notlarını aldı, nasıl yaklaşması gerektiğini öğrendi. Şimdi bensiz, yapayalnız orda. Anaokulu da olsa, bir öğrenci annesiyim artık. Gururlu ve üzgün..

2 Eylül 2014 Salı

Bla Bla BLa..

          Yüzün aklıma geldi, öyle güzel ağladım ki. Değer dedim, senin için döktüğüm her damlaya değer.Çünkü gördüm, "seviyorum" diyen ama sevdiği şey için ağlamayı kabul edemeyenleri gördüm, güldüm. Belki artık hiç göremeyeceğim seni, özlemekten ibaret olacaksın ama olsun..Çünkü özlüyorum deyip sarılmak için kollarını açmayanıda gördüm.Ben kollarım açık da gezerim senin için.Ben ağlarım senin için, ben özlerim senin için. Sen nasıl olsa yaşadıkça anlayacaksın kaybettiğin şeyin hayatının geri kalanı olduğunu..Tam ben seni unuttuğumda..
ö.s.ö

1 Eylül 2014 Pazartesi

Olmadı Olduramadık..

          Gündüzleri derdim sıkıntım olmuyor da , geceleri çok yalnız hissediyorum kendimi. Cadı'm uyuyor. Etraf sessizleşiyor. O'nunla konuşmam gereken saatler artık boş geçiyor. Bomboş. Sessizlikten başka hiç bişi bulamıyorum etrafımda. Özlem mi bu yoksa alışkanlıkların birden yok olmasıyla oluşan bir boşluk mu ? Çözemedim. Kendi mi de çözümleyemedim. 
          Bir çok yıldız kaydı hayatımdan, hepsi başka yükler bıraktı ama sadece 2 kayıp beni boşlukta çaresiz bıraktı.Kitap okuyorum, hiç hoşlanmadığım halde belki oyalanırım diye facebook açtım kendime, dinlemekten keyif almadığım şarkıları bide bu şekilde dinliyorum. Olmuyor , olduramıyorum. Bişiler hep eksik kalıyor. Bişiler hep yarım..
           Elim gidiyor telefona O'nu arayamıyorum bari Dost dediklerimle konuşayım. Sözleri geliyor sonra aklıma " Daha beni arama yazma, uzatma." Vazgeçiyorum. 
Egosu yüksek bir insan olamadım hiç bir zaman. Ya da her şeye gurur yapan. Ama istenmediğim kalplerde de zorla duramam. Özlüyorum yitirdiklerimi kaybettiklerimi. Onlar hayatlarına bakarken ben hala yas tutuyorum. Çünkü hala çok Safım hala çok değer veriyorum. 

29 Ağustos 2014 Cuma

Herkes Anne- Baba Olur da İnsan olmaz.

          Her şekilde ritüel  haline gelmiş park gezintilerimizden birine daha çıktık Cadı ile. Keyfim, moralim olsun olmasın. Her gün istisnasız sitenin parklarını dolaşıyoruz. En son kendi bloğumuzun önünde soluğu alıp, parka doyduğunda evimize geçeriz. İstisnasız her gün tekrarlıyoruz bunu. E artık çocuğu olan kadınlarla da bir sohbet içine giriyorsun ister istemez.
          Olay bu değil aslında bi çocuk gördüm o gün parkta. İçime kor ateş düşürdü. Yandım bildiğin, içim yandı. Sonra ki günler sürekli gözümün önüne gelen görüntüsü yetmiyor gibi parkta da karşılaştım. Oturup ağlamak istedim, içinde bulunduğu durum için. Hangi Anne-Baba bunu yapabilirdi çocuğuna. Benim beynim almıyor. Kelimelerimi dahada ağırlaştırmak istiyorum ama hepsinin o çocuğa bunu yapan ebeveyne hafif geleceğine kanaat getirdim.
          Çocukta ne vardı diye merak ettiniz di mi ? Beyaz tenli  11 - 12 yaşlarında bir erkek çoçugu. İlk baş sağ tarafı dikkatimi çekti. Yandı mı ki bu çocuğun suratı ? diye düşündüm. Ta ki sol tarafını görene kadar. Bildiğin parmak izleriydi bu. Hangi insan gücünü evladın da dener ki. Bu insan (!) denemişti.İzleri nakış gibi duruyordu yüzünde. Çocuğun iki yanında da 5 parmak izleri kazınmıştı sanki. Morluklar öyle derin ve iç yakıcıydı ki!! İlk gördüğümde yanmış olduğunu düşündürecek kadar kötüydü. Yanımda ki bazı duyarlı hanımlar, şikayet mi etsek aileyi diye fısıldaştılar. Kar ve zarar oranlarını düşünmek gerek dedim. Hangisi daha karlı olurdu. Çocuğu babasından kurtarırken annesinden kopartmak mı? Babasının şiddetiyle anne kucağında bırakmak mı? Cevap bulamadık.
          Babası olduğunu düşündüm kendi çapımdan. Çünkü bir kadın eli işi değildi bu. Baba(!) eliydi. Zira hiç bir kadın o kadar derin yaralar bırakacak kadar güçlü değildir. Annesine sordu bazı kadınlar, n'oldu diye.Ezilerek bisikletten düştü dedi Annesi. Ne deseydi ki? Babası öldürecekti oğlumu diye dert mi yansaydı?
Bu gün tekrar gördüm o Çocuğu. Yaraları iyileşiyordu. Peki ya içinde ki yaraları ne olacaktı? Bu çocuğun içini nasıl düzelteceklerdi. İçimi yaktın be çocuk. Alıp yaralarından öpesim geldi. Bağrıma basıp usulca sevesim geldi. Olmadı. Olduramadık.

 


*Allah ıslah etsin seni ve sen gibileri...

26 Ağustos 2014 Salı

Herşeye Rağmen..

          Herşeye rağmen devam eden bir hayat var önümde. Benimkinden değil, Cadı'dan bahsediyorum. Yüzüm düşse neden mutlu değilsin diye soran Cadı'dan. dolayısıyla mecbur gülmem gerekiyor ki Onunda kalbi kırılmasın.Belki babasızlığındandır bilmiyorum fazla hisli fazla duygusal. Mimiklerimi bile kontrol etmem gerekiyor O'na bakarken. Bu gün doğum gününü kutladık. Olabildiğinden daha güzel hazırladım herşeyi. Bi kaç arkadaşını çağırdık tabi dayısını da unutmadık.  Gayet güzel eğlendi . Onun gülüşünü görmek içimi ferahlattı bu zor dönemimde.
          Tüm bunların dışında Bir kayıp daha verdim hayatımdan, yine istemsizce. Zaten kırılmış olan beni, kırılan yerlerinden tekrar kıran bir kayıp oldu. Ne zaman ki "Aman onlar kırılmasın ben kırılayım"  cümlesini silersem hayatımdan , işte o zaman gerçekten mutlu olabilirim sanırım. Kendimden fazla düşünmekten O'nları yoruldum. Değdi mi ? Sanmam.
           En azından elimde kalan "Ben elimden geleni yaptım" cümlelerim var. En azından onun huzuru var. Değer verdiğin bir insan öldüğünde, bunun Allahtan geldiğini ve elden birşey gelmediğini eninde sonunda idrak ediyorsun da ,bu şekilde hayatından göç eden insanlara anlam yükleyip anlamaya çalışmak zor zanaat. Hala olaylara onların penceresinden bakmak dahada zoru. BEncil olmak istiyorum böyle anlarda. Hepsinin canın cehenneme demek istiyorum. Ama olmuyor. Gidişleri, kayıp halleriyle bile hala değerliler bende. O'nlar kadar acımasız olamıyorum. Olmak isteyipte yapamıyorum. 
        Bu kadar üzüntüyü kaldıramayıp bünyem fire verdi bide. Oda ayrı bi sorun. Konuşamıyorum. Ses tellerim zedelenmiş. Bademciklerim stresten nefes borumu tıkamaya başlamış. Bir sürü şey. Doktor bu kızın derdi ney diye anneme çemkirmiş. Eve döndüğümüzde annem sorular sormaya başladı ama 1 hafta konuşmam yasak. Onuda öyle geçiştirdim. Suyu bile zar zor içiyorum. Bu kayıplar beni fena sarsmış okuyucu. Bildiğin gibi değil.Hani demiştim ya hiç bişi hissetmiyorum diye. Artık hissediyorum boğazımda düğümlenmiş herşey. Gerçek bir acı. 
          Umarım O'nlar hiç bu kadar kırılmazlar. Kırılıp toz duman olmazlar. Kırıldıkça küçülüp hiçleşmezler. Umarım Hep kalpsiz kalmazlar. 
          Yine de bu kadar sancıya, ceremeye nazaran kızım bu gün mutluydu. 
Her şeye rağmen gülümsedim. Acıyla da olsa.

24 Ağustos 2014 Pazar

Bir Zehir Olmuş Tatil, Bir Boşluk..

         Bi kaç gün Kuzenin yazlığına gidelim de yaz bitmeden deniz yüzü görelim dedik ailecek. Abimi de ayarladık, doluştuk gittik. Hesapta 3 4 gün kalacaktık yani, çantaları ona göre de hazırladık. Geceden yola çıktık güle oynaya , keyifle. Sabah havasından mıdır ? Neydendir bilinmez baya erken uyandık. uykumuzu da almıştık üstelik. Cadı da bi hevesli bi hevesli ilk kez denize girecek küçük hanım. Mayosunu giydirdik dayısıyla el ele kol kola indiler sahile. İlk baş alışsın diye kumda yürüteyim dedim. Demez olaydım. Ayağıma kum giriyor, kirleniyorum diye yerlere attı kendini. Kucağıma aldım vurmalar tırnaklamalar falan, aha dedim çocuk sinir krizi geçiriyor.  Şezlonga yatırdım kıpırdamıyor yıka beni yıka beni diye bağırdı durdu. Sıra sıra herkes birer saat kucağına aldı cadıyı da öyle girebildik denize kalanlarımız. Sonra ufak ufak kucağımda sokmaya çalıştım denize ama işte oda olmadı. Bütün gün eve dönelim dönelim diye ağladı. Velhasıl evdeyiz.  Kızımdan daha değerli değildi bir tatil.

         Bir de İçinde kaybolacağım bi boşluk var. Bitti sonunda. Sonunda finali gördük. Tamda düşündüğüm gibi oldu. Beklediğim gibi. Ve ben üzgün değilim. Garip değil mi? Hissetmiyorum acıyorsa bile. Bi kaç aya da evlenir zaten. Nasıl ve ne hissedeceğimi de bilmiyorum sanırım. Sevdiceğim gitti okuyucum.
Bildiğin böyle vedasız, zahmetsiz, keskin...Gitti..



22 Ağustos 2014 Cuma

... 2

         Bazen sadece dudağa kondurulan bir busede kaybolur bütün yaşanmışlıklar. Sıfırdan hayata başlamış gibi hissedersin. Ruhun aydınlanmıştır. Hayat dediğin şeyin önüne sürekli sunduğu oyunlardan birine daha şahit olmuşsundur. Oysa sadece dudağı dudağına değmiş olur gerçekte. Asıl olanı senden başka kimse bilemez. Dudağını , dudağına değdiren bile o ufacık bir buseden çıkardığın anlamları göremez. Çünkü artık seni bile görmez gözü.
         Bir imkansızlığa daha yelken açan umutlarını, kalbini, tüm masumiyetiyle toprağa gömer, Yeni bir bahar daha beklersin. Toprağına düşecek olan bir su damlasına kanıp, kış güneşine aldanıp yine açmamaya niyet edersin. Çünkü artık öğrenmiş olmalısın her ölüm kış güneşinin yakıcılığındandır.




18 Ağustos 2014 Pazartesi

....

                       Lütfen beni sevmenin bir yolunu bul ,başka çarem yok..
                                                                 ö.s.ö

13 Ağustos 2014 Çarşamba

O'ndan Benden B'izden 3..

        Sabah 5'e geliyordu saat ki artık gözlerime güç bela söz geçirebiliyordum.
Uyu bebeğim artık hadi deyip kollarının arasına aldı beni.Bir bebeği bağrına basan anne  gibi. Sardı sarmaladı. Halbuki uyursam ziyan edecektim saatleri hatta saniyeleri.
+ Direnme!! Yum artık gözlerini..
Soluksuz,derin,huzurlu bir uykuya daldım Sevdiceğimin kollarında. Tatlı tatlı rüyalar gördüm. Çok sık uyanırım geceleri uykumdan. Her gözümü açtığımda O'nu hissedip tekrar O'nlu uykulara daldım. Tadını çıkartmam lazımdı aslında bu uykunun. Öyle kolay elde edilemeyen anlardan biriydi sonuçta. Bi ara korktum sanırım. Sıçradım. Beni hangi ara kucakladığını sakinleştirdiğini bilmiyorum bile. Temkinli uyuduğunu o an fark ettim.
        Sabah bi ara gözümü açtım yanımdaydı. Beni izliyordu. Bi öpücük kondurdu dudağıma. Uyanacağım sandım ama uyanamadım. Tekrar gözümü açtığımda yatakta yoktu. Ama sesini duyabiliyordum. Bir şarkı mırıldanıyordu.  Sende başını alıp gitme ne olur.!! Hiç gider miyim? diyecek gibi oldum da sonradan Sende! ibaresine takıldım. Başka kim gitmişti de bende gitmeyecektim. Sinirlendim.! Doğru şarkı seçip mırıldanmalıydı. Şapşirik..
        Yanıma geldiğinde suratım asıktı. Tamamen istemsizce asılmıştı aslında yüzüm. Yani günü zehir etmeye niyetli değildim. Hele kıytırık bir şarkı cümlesi için hiç değildim..
+ Sabah sabah suratını bu denli düşürecek ne yapmış olabilirim Hatunum. Sultanım. 
- Sende gitme miş miş!!
+ !!??
- Başka kim gitti de bende gitmeyeymişim acaba Beyfendi!!!!
+ Ha hu ha hu ( Baya sesli güldü ) Yavrucuğum, alışverişe çıktım kahvaltı için hani, radyoda çalıyordu dolandı dilime. Harbi buna kızılır mı be Kadınım?
Masum bir kedi gibi dudaklarını büküp bakmasaydı öyle, hiç sarılmazdım ben o sinirle. Ama işte yufka yürekliyim :) Kalktığımda fark ettim kahvaltı hazırlanmış, çay demlenmiş, ekmek kızartılmıştı.
Kimin Sevdiceği be! Banyoya geçtim el yüz yıkama faslı derken en fazla 5 dk oyalanmışımdır hani. Baktım bizimki elinde gazete, çayını koymuş güzel güzel başlamış yemeye.. Bu sefer harbi kızdım.
-5 dakika bekleyemedin mi Aşkım?. Beraber otursaydık sofraya.
+ Aaaoowww. Hayatım çok pardon :// ( Güya üzüldü eşşek..!!)
- Neyse sen devam et ben biraz daha uyuyacağım..
Beni beklememesinin cezasını feci ödettim. Kac saat dil döktü. İnat edecektim ama karnım feci acıkmıştı :)
O hadiseyi de atlattıktan sonra sohbet eşliğinde mükellef bir kahvaltı yaptık. Her şey kusursuzdu. Bütün gün evden hiç çıkmadık. Son günümüzdü artık. Dönmesi gerekiyordu İzmir'e. Ne sinir oluyorum şu memlekete. Bizi ayırdığı yetmiyormuş gibi, güzel hatunlar barındırıyor bünyesinde..!! Ne olurdu yani İstanbul da olsaydın Sendee..
         Günün sonunda önce beni eve bıraktı. Gitmesi gerekiyordu fakat uzaklaşamıyordu da. Gözlerimden süzülürken yaşlar, her damlasına karşılık cız sesini işitiyordum Kalbinden. Git artık hadi dayanamayacağım yoksa, karşında böyle çaresiz olmaktan nefret ediyorum biliyorsun. İçimden içimden bağırıyordum da Dışımda kıpırdama yoktu. Gidemedi uzunca bi süre. Tekrar sarıldık vedalaştık. Tekrar gidemedi. Tekrar koklaştık vedalaştık. Bu sefer gitti. Ardında kaldım, uzunca gittiği yola baktım. Döner mi? Dönerdi. Geldiğinde bulmalıydı beni. Ama dönmedi. Fakat gözümden düşen her damlanın Cızırtısını hala duyabiliyordum O'ndan.Kalbinden. Bizden..

11 Ağustos 2014 Pazartesi

O'ndan Benden Biz'den 2..

        Gece öyle huzurlu bir uykuya dalmışım ki sabah 6 gibi zorlanmadan uyanmıştım bile. Demek ki mutluluk her şeye yarıyor. Babam kahvaltı yapıyordu dolayısıyla hazırlanma aşamasına geçemezdim.
        *Niye kalktın bu saatte kızım. 
Uykum kaçtı dediğim de suratı düştü.
        *Bişi mi oldu kızım bak saklama benden söyle.
Kurban olduğum öyle düşkün ki bana az yüzüm düşse yada gözümden bir damla yaş düşse ne yapacağını şaşırıyor beni bir nebze güldürmek için. Babam başkadır benim. Bende bambaşkadır. Ne şanslı bi kızdım ben. Gözünün içi gülsün diye dünyayı ucundan ateşe verecek iki adama sahiptim. Bir şeyim yok yavrum akşam kahveyi fazla kaçırdım sanırım diyiverdim. Baktım yüzü güldü. O gülerken benim içim aydınlandı.
Kahvaltısını bitirip sofrayı toplamaya kalkışacaktı ki;
-Bırak yavrum ben hallederim.
*Yok sen yorulma kızım hadi git uyu, uykun kaçmasın iyice. 
- Baba bırak hadi git üstünü giyin sen.
* Peki cadı kızım..(Güleç yüz)
Cadı kızım dedi bana :) Bende kızıma cadı kızım diyorum. Nesilden nesile ilerliyor demek ki. Tertipli bir adamdır kendisi. Sofrasını  toplamadan gitmez. Ama hani ben uyanmışım bırak hizmet edeyim. Gönlünü hoş tutayım. Bırak seni mutlu ederken mutlu olayım.
        Babamı yolcu edip, haldır haldır odama koştum bu sefer ne giyeceğim telaşı başladı. Bi kaç bakıştan sonra karar vermiş bulundum. Zira omudur bumudur diye çok düşünüp kafayı yiyen hatungillerden hiç olmadım :)
        7:30 da evden çıkmıştım. Sevdiceğim sitenin biraz ilerisinde bekliyordu beni. Orada olduğunu biliyordum ya, sanki bütün şehir , bütün sokaklar O kokuyordu. Kalbim nasıl ürkek bir kuş gibi çırpınıyordu heyecandan. Sanki ilk kez görecekmişim gibi. İçimde kelebekler uça uça döndüm beklediği sokağa. Arabaya yaslanmış, beni arıyordu gözleri. Fark ettiğinde ki gülümseyişi paha biçilemezdi. Beklemedi yanına kadar gitmemi. Bana doğru koştu, sarıldı. Kandırmaya çalışıyordu ruhuna kokumu. Kana kana su içermiş gibi çekti içine nefesimi. Kemiklerim çıtırdayacaktı, o derece sıktı kollarıyla bedenimi. Dur beni öldüreceksin dememi bekliyordu. Ama demedim. Ondan gelen her şeye razıydım ki.
        Kahvaltı yapmak için Büyükçekme sahiline gittik. Denize nazır bir kahvaltı yapıp " Hadi biraz ayaklarını denize sok" dedi. Çocuk gibi sevindim. Aslında dilimin ucundaydı ben söyleyecektim. Fakat kıskançlık yapar canımızı sıkar diye vazgeçmiştim. O hesabı öderken ben kumsala doğru ilerlemiştim çoktan. Converse'lerimi elime alıp sıyırdım paçaları dize kadar. Dikkatinizi çekerim dize kadar :) Şapırt şapırt suya bulanmışken , bana doğru gelen gergin bir surat gördüm. Neye kızdı ki şimdi Bu diye düşünürken bombayı patlatmıştı çoktan.
+ "Daha yukarı çekseydin paçalarını!! Az olmuş bu.!!!" 
- Dizime kadar sıyırdım aşkım farkında mısın ?
+ Senin diz kavramın buysa Gözümü üzerinden ayırmamam lazım ufaklık.
Ufaklık lafını bayadır kullanmıyordu bana. Bi an bunu özlediğimi fark ettim. Büyüdüğümden miydi neydendi bilmem ama uzun zamandır ilk kez ufaklık dedi. Gülümsetti.
+ Bak bide gülüyor.!!
- Ufaklık demene güldüm hayatım. Bayadır duymamıştım senden bunu. Hoşuma gitti.
+ Bak bi de kendince ödül bulmuş. ( Gülümsedi ve eğilip paçalarımı dizimden aşağı doğru kıvırdı.)
        Ayakkabılarımı aldı elimden, diğer eliyle elimi kavradı. Cümle aleme bağırır gibiydi hareketleri Bu kadın benim. Kalbi bana ait.
        Sahilde biraz daha zaman geçirdikten sonra Hadi gidiyoruz dedi ayakkabılarımı giydirdi, bağladı. Allah'ım sana geliyorum dedim içten içe. Bi adam ayakkabı bağlarken de bu kadar yakışıklı olabilir miydi?Olurdu ve benimdi.
+ Hadi kal Hatun, ruhunu okşadık birazda içini okşayalım.
- Hıı !! ??? Ney..
        Cevap vermedi. Bende sormadım. Bu şekil elimden tutup dünyanın öbür ucuna götürse nasıl olsa giderdim. Soru sormaya ne gerek vardı. Araba sürerken pek konuşkan değil kendisi. Fakat bakışlarını sürekli üstümde tutardı. Kırmızı ışıkta falan dururken diğer araçların gözleri arabayı okşarken sinirli sinirli Siyah film çektireceğim senini yüzünden camlara diye söylenirdi her zaman. Keyfime keyif katardı lafları.
        Durduğumuz yer tam olarak lunaparktı. İçindeki çocuğa sevgiler matmazel diye hınzır bir gülümsemeyle kapımı açtı. Hamile olduğumu sanmıyorum diye iğrenç bi espiri yaptım. Yinede güldü. Gülümsedi ve ben tekrar aşık oldum.  Ah be adam böyle de  güzel gülünmezdi ki.
        Çocuk gibi eğlendim gerçekten. Oda beni izlerken eğlendi eminim. Benimde O'na bir sürprizim vardı üstelik ama daha zamanı gelmemişti. Akşam yemeğini evde yiyelim dedik :) Yine yarım kalan yemeklerimize bir yenisini ekledik. Öyle özlemişiz ki Bir bütün olmayı. O'nun, hani yeni doğan bebeğe dokunmaya kıyamazsın, inciltmekten korkarsın hani, bana dokunurken öyle ürkekti hareketleri.
+ Eve geç kalmayım hatunum 
- Kalmayız bebeim.
+ Hazırlanalım o zaman Aşk.
- Uyumaya mı bi tanem?
-  Eve geç kalmayalım hatun dedim!!
- Bende bu gün senle uyuya bileceğimi söyledimm...
        Şaşkınken de çok sevimliydi. Aklında tilkiler dolaşırken de :))

9 Ağustos 2014 Cumartesi

O'ndan Benden Biz'den..

        Bazı rutin kontroller için hastaneden randevu almıştım. O'nada söyledim şu gün, şu saatte, şu hastaneden randevum var bilgin olsun canım diye.Bakkala çakkala giderken de haber vermem gerekiyormuş gerçi benim.Hatta izin bile almam lazımmış. Bide şöyle bir durum var:
- Aşkım markete gidiyorum ben.
+ Nasıl gidiyorsun?  Bi resim yolla bakim.
- Aşkım delirme ya. Uğraştırma fotoğrafla falan beni. 2 dk gidip geleceğim.
+ Neden beni ikilettiğini anlayamıyorum şu anda Tuğba.
- Tamam aşkım yollarım şimdi!!!
                         ..&..
+ Bu ne böyle git adam gibi bişey giy!!! Sakın ikiletme beni.
                      ...&..
+ Hah! Şimdi olmuş, hadi git gel fazla oyalanma.!
- Bi kadın marketten ne kadar oyalana bilirse o kadar oyalanacağım aşkım!
+ Tuğba 10 dk içinde evde ol.!
- Bakarız bebeğim gittim :)

İşte ben bir markete giderken bile böyle uğraşıyorum. Neler çekiyorum neler.. O yüzden uzak tarihli bir işim varsa mutlaka önceden haber vermem gerekiyor.Zira emri vakilerden ikimizde hoşlanmıyoruz. Bakma sadece kendi penceremden anlatıyorum olayları. Bende O'na karşı böyleyim. Taviz yok :).
        Neyse hastaneye gideceğim sabah yazdım yine "Yavru ben çıkıyorum.Hastaneye gidecektim hani." Sadece "Tamam hatunum" yazdı. Aha kıyamet alameti bunlar diye iç geçirirken, elleşme şimdi foto moto uğraşamam bişi demeyeyim dedim bide kendi kendime. Site güvenliğini geçip metrobüs yoluna doğru giderken, arkamdan biri laf attı. Bakmadım tabi hiç. Eninde sonunda pes ediyorlar bakmayınca çünkü. Arabayı yanaştırdı sonra, çantamı çekti. Allahım nasıl korktum. Ne oluyor falan derken bi baktım Sevdiceğimm bu :) "Gideceğin yere kadar götüreyim mi yavrum" dedi pişkin pişkin bir gülümsemeyle. Ben hala şaşkın bir ifadeyle yüzüne bakıyordum. Bi an gerçekten hayal görüyorum sandım. Kaç kapçı sandım ya ben Sevdiceğimi yanarım yanarım ona yanarım. Hala şok halinde olmamdan ötürü arabadan inip bi sarıldı önce. "Buradayım. Gerçekten buradayımm.Bin hadi arabaya" diye kulağıma fısıldarken, Onun bu sözcükleri, ayaklarımı yere basmamı sağladı. Essahtan buradaydı :)
        Önce hastaneye gittik.Sonra bütün gün dolaştık.Çok hoş bi yerde yemek yedik. Pierre Loti tepesine çıktık sonra, kahvelerimizi orada içtik. Her şey o kadar güzeldi ki. Rüya gibi geliyor zaten O'nla geçen her saniye bana. Dokunuşlarıyla anlıyorum sonraları gerçekliğini.
        Uzun uzun sohbet ettik.Şu günlerde ne kadarda ender bulunan bir şey, konuşulacak insanlar. Hadi onu geçtim seni anlayabilecek insanlar çok az. O yüzden O'nunla konuşabilmeyi çok seviyorum, daha önemlisi Ona karşı anlaşılabilir olmayı.İletişim kurabilmeyi. İşleri hakkında fikrimi almasını da seviyorum. O sert karakterinin altında ki uysallığını. Gözlerime bakarken dünyayı silişini seviyorum.
        Bir an, sadece küçük bir an bile ayırmadan gözlerini gözlerimden, saatlerce sohbet edebiliyorduk biz. Kimsenin dikkatimizi dağıtmasına izin vermeden. Sanki dünya gündeminden çok önemli meseleleri anlatıyormuşum gibi, öyle önemli şeyler anlatıyormuşum gibi dinliyordu beni. Cevap verirken gülümseyişini saklaması ne hoştu. "Tuğba hanım tatlı tatlı şımarmanız konuya olan dikkatimi biraz dağıtıyor haberiniz olsun" dedi durup dururken. Halbuki ben hiç şımarmam!! "Şımarık mı dediniz bana bayım ?" 
Ah o gülümseyişi. Gülerken hafifçe elimi sıkması. Her gülüşünde bir kere daha Aşık oluyorum sana demek isterdim. Şımarmasın diye söylemedim tabi ki :)
        Daha ne isteye bilir ki bi kadın diye düşündüm. Karşısında  Aşkla bakan gözler, sevgiyle tutulmuş eller ve kıymet bilen bir adam.  Çiçek olayını da anlatmıştım di mi geçen yazıda? Böylede anlaşılmaz bir adam. Beklemediğin anda beklenmedik jestlerin adamı :) Benim Olan. Beni seven. Hani bazı adamlar vardır; yanında sevgilisi varken hala gözü, sağdan soldan geçen hatunlar da olur. İşte ben böyle bir anı hiç yaşamadım. Allah yaşatmasın. Dünyaya kendimizi soyutlar gibiyiz ikimizde yan yana iken. Başka bir boyuta geçmiş gibiyiz. Yan yana değilken nasılsınız ? diye sorma. Çünkü biz yokken bile varız. Ayrı ayrı uyurken bile tümüz aslında.
        Sonra eve bıraktı beni. Yarın için plan yapmıştık zaten o sırada. Sitenin girişine kadar takip edildim tarafından :)  Yakın bi yerlerde indim çünkü herhangi bir üçüncü gözden kaçınmak gerekirdi. Siteden girer girmez telefonum çaldı, arayan tabiki O'ydu. Eve girene kadar konuştuk.
   Yatağa uzandığımda aklımda sadece tek bir şey vardı:
       "Ben bu adamı hak edecek ne yaptım acaba? Hangi iyiliğimin karşılığıydı O ?"



5 Ağustos 2014 Salı

Güzel mi Oralar? Buralar Şahanee..

     Moral bozukluğu, keyifsizlik derken yazı yazmaktan kaçtım resmen son günlerde. Evet bildiğin kaçtım.
Sonra bayram girdi araya da Allahtan biraz monotonluktan kurtulmuş olduk. Bayram için Cadıya alışveriş yaptık. Anne-kız Bi başımıza dolandık durduk  Çok güzel ciciler aldık.Ha cadıma alışveriş yapmışım ha kendime, aynı rahatlığı veriyor bana. Sponsor dayımız sağ olsun var olsun tabi :)) ..  Bayram çocukların olsun dedik para kotamızı sonuna kadar Cadıya feda ettik  Bu yaştan sonra bayramlık benim neyime  ( Yaşlı değilim bakma öyle :/ Anneyim sadece 
     Bayramın bi önemi olsun istiyorum. Cadıma da ona göre davrandık bizde. Gece yatmadan kıyafetlerini baş ucuna koyduk. Yeni ayakkabılarıyla birlikte. Topuklu ayakkabı aldık! Kaçıramadım onları gözünün önünden.. Yav bu yaşta ki kızlar için ne diye topuklu ayakkabı yaparsın ki sen!!Oyle bi karış topuk değil ama yinede ben karşıyım.Nedir bu kadınsılaştırmalar el kadar bebeleri Al işte. Neyse bu konuya daha sonra değineceğim.  Sabah dedemiz namaza gitti. Nenemiz de bizi uyandırdı, ki kalkıp hazırlanalım. Evimizin reisi namazdan gelecek. Bizde kahvaltıya geçmeden bayramlaşıcaz hani. Hani Cadım böyle geleneklerle büyüsün diye değil çünkü ben böyle büyüdüm ツ. Oda öyle büyüyecek.. Dedemizden harçlık koparttı tabi küçük hanım. "Gel kızım anneye ver sen kaybedersin." Söylemleriyle büyüdük bide biz. Şimdi bende yapmazsam hak geçer, zamanın hatrı kalır. Cadının topladığı harçlıklar anne bank da güvende Şşşş Sorun yok ツ. 
     Bu "nene" mevzusuna da değineyim bahsi geçmişken. Benim anneciğim de genç annelerden. 47 yaşında kendisi. Ama anane lafına çok zıt. O yüzden Cadıya nene dedirtiyor. Baba tarafından kimseyle görüşmediği için sorun sıkıntı çıkmıyor haliyle. Ama altında yatan gizem başka! Bak buraya :)) Parkta , pazarda , markette bilumum her yerde Cadı nene diye seslendiğinde anneme şu sözler hep bir ağızdan yükseliyor " Aaa ne genç bir nene bu. Ayy nene niye dedirtiyorsunuz. Çok gençsiniz. Bu kadar genç, güzel nene de hiç görmedik biz." vs. vs. Bu konuşmalar böyle gidiyor. Annemde cevap hep aynı "Ya ben anane lafını sevmiyorummm" Kıyamam böyle bir havalar, şımarmalar. Kurban olduğumda ki hava bin 500 . Keyifle izliyorum tabi ben O'nun bu hallerini :).  
     Velhasıl Sevdiceğim geldi okuyucu ツ. Ağzım kulaklarımda. Bildiğin şebelek gibi gülüyorum. Mutluyum huzurluyum.Çok güzel bir gün geçirdik beraberce. Bi kaç gün daha buralarda kendisi. Gitsin an be an gün be gün anlatazağiiimm :)) Sevilmek ve bunu iliğine kadar hissetmek ne güzel birşey. Ne tatlı , ne muhteşem bişey.Sorma okuyucum sorma anlatacak kelimelerim yok cebimde fakat, deniyezeğiimm :) ( bu aksanı çok seviyorum nedendir bilinmez.) 
 Merakla bekleyiniz
                                              
        Yürürken bi bahçeden koparıp kulağıma taktı beyfendi çiçeği :) Ve dediki:
"Böyle dursun! Güzelliğinden utanıp boynunu büksün. Kulağının kenarında kalsınki  belki fısıldar.Bi çiçekten daha güzelsin."
     

24 Temmuz 2014 Perşembe

Bir Sayı Söyle...

         Lisedeyken bir ara Mehmet Coşkundeniz fırtınasına yakalandık bütün bir grupça. Tabi bizim zamanımızda gruplaşmalar vardı. Bir grup diğer gruptan biriyle konuştuğunda grup üyeleri kıskanır olay çıkartırdı. Ne çektim ben yaa. Sınıfın güleç, öğretmenlerle makarası sağlam bi ben bide  bi çocuk vardı şuan adını hatırlayamadığım :) Dolayısıyla kızlarda sürekli bir haşır neşir olayım durumları vardı. Tabi bizim grubun kızları da olası durumlar için saldırıya açıktılar.
         Konumuz bu değildi ayrıca :) Nereden geldiysem bu yöne. Mehmet'in(çok benimsedik ondan bu rahatlık) kitapları damgasını vurmuştu o dönem bize. Bildiğin deli divane gibi, ekmek su gibi okuyorduk adamı. Tabi kim kitabı önce aldıysa şanslıydı popülerdi :)
          Daha önce bahsettim mi bilmiyorum Babam bi fabrikada hayvan ilaçları için formül hazırlıyordu. Yeni kitap çıkınca hemen sekreteri arayıp "Yasemin abla not et babam kitapçıya uğrasın Mehmet Coşkundeniz'in kitabı çıkmış. Akşam gelirken alsın." Ve o kitap akşam gelirdi.Heyecandan uyuyamazdım.Yarın kızlarla kitabı kurcalayacaktık yorum yapacak ve yine kafamızdan rakam söyleyip çıkan sayfadaki yazıları kendimize yontacaktık. En eğlenceli kısmı da buydu. Kitap gelirdi kapağını dahi açmaz çantaya atardım. Çünkü bu benim değildi sadece, bizimdi.Hiç bir zaman öncelik tanımadık kendimize. Beraberce incelemeliydik.
         Sabah olunca koşa koşa okula gidip sürpriz diye çıkartırdım kitabı, o anki sevincimizi, mutluluğumuzu bulamıyorum şimdilerde hiç bir dostlukta. Neyse. Sınıfa geçtikten sonra ilk kim sayfa söyleyecek diye bir kargaşa çıkardı. Ben hiç öne atılmazdım. Zaten normalde de hayata dahil olmaktansa izlemeyi daha çok severim. Onların o heyecanlı, hararetli konuşmalarını izlemek çok çok büyük bir keyifti.
         Sayfalar açılır, okunur ya mutlu olunur yada hüzüne boğulurduk. O yüzden çok ayrı bu Mehmet'in kitapları bende. Lise bittikten sonra bir daha okuyamadım. Elim gitmedi. Yüreğim el vermedi.
         Şimdi ben sizin için bir sayı tutuyorum ve çıkan yazıyı size armağan ediyorum. Eski günlerin hatrına.

"Bıraktım suskunlukları bir yana bağırıyorum. Boğazımı yırtarcasına haykıra haykıra bağırıyorum. 

Sana sevdamı anlatıyorum. Yüreğimi ihbar etmekten korkmadan içimdeki deli dolu coşkuyu saklamadan heyecanın en büyüğünü yaşayarak her haykırışım da çoğalarak anlatıyorum. 

Sensizliğin beni boğduğu zamanlara inat cesurca yürüyorum aşkın denizinde. Ne ihanetler var ne yalanlar o sonsuz mavilikte. Senin yüzün senin tenin senin gülüşün besliyor beni tohumdum filizleniyorum bir koca ağaca döneceğim biliyorum. Dallarım seni taşıyacak yeşil yeşil köklerim seni saracak taa derinlere kadar. Hiçbir yıldız kaymayacak artık ay karanlığa dönüşmeyecek yağmurlar üşütmeyecek. 

Sana seni anlatmaya gücüm yetmiyor öyle güzelsin ki... 

Öyle güzel gülüyorsun ki... Bak senin gülüşüne özeniyor herkes mutluluk dağıtan bir yanın var senin. Sen gülerken benim içim içime sığmıyor çocuklaşıyorum. Sen gülerken mevsim bahar oluyo nasılda ısınıyor dünya. Sen gülerken ben bir sonraki gülüşün özlemini duyuyorum olacak şey mi bu? Sen gülerken gözlerin aşkı anlatıyor ah o zaman eriyorum. 

Gözlerin dedim de içim titredi. Bazen çocuk olan bazen baştan çıkaran o bakışlarına alev dudakların eşlik ediyor.Sevdan beni benden aldıkça yoldan çıkıyorum. 

Gönüllüyüm korkma. Nereye istersen gelirim seninle hangi iklimi seçersen orada olurum. Deniz kızı ol çağır beni denize sonsuza kadar kalırım orda seninle Sensiz zamanlarm vardı ya benim bir daha olmayacak... 

Söz verdim kendime bu hayat sensiz yaşanmayacak. Yazılar şiirler sana yazılacak şarkılar sana söylencek kadehler sana kalkacak. Senin olmadığın yerde bu yürek bir an bile kalmayacak. Bak herkese aşkı arıyor görüyor musun? Biz bulduk şanslıyız. Ya hiç görmeseydim seni ya hiç tanımasaydım? 

Şimdi yine uyanmak istediğim uykularda olmaması gereken sabahlarda bin parçaya bölünmüş umutlarda ve hep yalnızlıkta olacaktım. Seni sevmeseydim kendimide sevmeyecektim. Bana yeniden sevdirdin kendimi yeniden barıştım yüreğimle. 

Yaraları kapadım dindi kanayan acılarım... 

Bir tek sensizlikten korkuyorum.Korkmak da neymiş ödüm kopuyor. 

Mutluluğa çabuk alışıyor insan. 

Ben senin verdiğin mutluluktan senden aşkından ayrı kalmak istemiyorum. 

Ah yar! seni anlatabileceğimden çok daha fazla seviyorum... "

23 Temmuz 2014 Çarşamba

Hissizlik

         Neşe mi kaybettim şu son günler de anlamsızca dolanıyorum . Ruh gibiyim hatta ve monotonluk. Sabah kalk odanı topla, annene yardım et, cadıyı yedir içir yıka, parka çıkart. Eve gel iftarlık bişiler hazırla, sofrayı kur, oruç aç, sofrayı topla, yürüyüşe çık. Sahuru bekle, suyunu  iç uyu. Ertesi sabah sar başa her şey aynı.
 
         Sevdiceğime zaman ayırmak bile istemiyorum. O kadar fenalardayım. Aradığı zaman kapatmak için bahaneler türetmeye başladım. Şimdi oda isyanlarda. işin yoksa otur durumu izah et. Kaldı ki anlar mı ondan bile emin değilim. Aynı durumda "O" olsa ben anlar mıydım ? I ıh anlamazdım. Kafasına yıkardım İzmir'i.



         Anlayış gösteremediğimiz konularda hep anlayış bekleriz zaten. Ama biz kadınız sonuçta her anı bir önce ki ruh halini andırmayan varlıklarız. Hele ben ruh hali dengesiz bir varlığım.

         Kendimi anlamaktan acizim bazen. Ruhum bulanmış benim. Gidip kurşun falan döktüreyim en iyisi :))
Üstümden ip koparıp yaktırayım hatta :) Bi okutup üfleteyim kendimi. Zira kendime ne zaman geleceğimi bilemiyorum. Ve bu durumun ayrılık çanlarını çaldırmasından korkuyorum.

         Bu arada sevdiceğimin Anneciği (!)  gelin bakıyormuş oğlucuğuna (!!!!) Bunu duydum daha beter yıkıldım. Tabi ben bunu "O"ndan öğrenmedim söylemedi bile. Belki önemsemiyordur. Belki de üzülmeyeyim diyedir. Baskılarına ne kadar daha dayanır onu bile bilmiyorum. Bu kadar sert bir adamın , ailesine karşı boynu kıldan ince ne kadar güzel değil mi ?
       
          Nasıl anlamsız geliyor şu an bu olaylar. Bildiğin ruhsuzum. SAnki başkasının hayatına pencereden bakıyormuşum gibi. Bütün bunları ben yaşamamışım gibi. Kalbim acıyor mu onu bile hissetmiyorum. Hissizlik. Cadıma bi cimcik at koluma dedim. Bakayım bedensel mi bu olay. Yok valla çok acıdı. Bende bu kadar kuvvet yok. Çığlık atınca da cadım üzüldü ağladı. Ben canın yakmak istemiyordum sen zorladın diye. Bacak kadar boyuyla annesinin canını yaktı diye ağladı. Koca koca insanlar bile bile canımı yakıyor da ağlamıyorlar. Ne biçim hayat len bu.  

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Aşkın Gözyaşları-Sinan Yağmur ve Aşk Olsun-Mehmet Alim Konukçu


       
      Mevlana'dan daha çok Şems'e hayranım ben aslında. Taviz vermeyen sert tavırları, el etek öpen topluma yaklaşma tarzı, kendine münhasır bir adam. Aşkın Gözyaşları Tebrizli Şems'in çocukluğunun nasıl olduğunu hangi mucizelere vesile olduğunu, kendine yoldaş, dost ararken ki ezimetleri ve Mevlana'ya varışını anlatan biyografik bir roman. Şahsen ben okurken sanki onlarla birlikteymişim gibi hissettim. Şems'in Mevlan'aya olan sevgisi muhabbetini okurken yaşar gibi oldum. Şems'in Mevlana için nelerden vazgeçebileceğini de görüyoruz kitapta. Okunması gereken bir hayat bence. Okunmayı bilinmeyi hak eden bir biyografi. 

     
           Şems'in katlinden sonra Mevlana'nın  neler yaşadığını Mesneviyi nasıl yazmaya başladığını, Şems'e olan özlemi ve hayatına giren yeni muhabbet dostlarını okuyoruz. Muazzam anlatımı var iki kitabında. Seven tutkunu olan varsa okumuştur zaten. Fakat okumamış olanlarında okuması şiddetle tavsiye edilir.
                                   

Yedinci ve en tesirli bıçak darbesi ensesine gelir boynu sağa doğru bükülmüştür. Dervişler yere kapanmasını bekleye dursun. Şems Hz. Peygamberin şu hadisini sesi boğuk mırıldanır: “Allah’a kavuşmayı isteyeni Allah da sever” Dervişlerden birisi sırtına tekmeyi vurur. Yüzüstü taş zemine kapanır, dudağı patlamış, dişleri zemine dökülmüştür Siyah feracesi kanlar içinde bordoya dönmüştür. Saçlarından tutarak kafasını kaldıran dervişin niyeti Şemsin başını gövdesinden ayırmaktır. Baş derviş engeller. Bırakın son nefesini versin. Sonra da en yakın bir kuyuya atın. Kıyafetine sarp atın. 
Avluyu yıkayın. Sabah ile yola çıkarız. Şems hala son nefesini vermemiştir Sille taşının üzerindeki başını hafifçe göğe kaldırır ve: “Allah ne güzel sevgilidir. Rabbim sana aşığım. Ve bu canı sana hediye ediyorum.” Mevlana içeri girer, mendili koklar eli titreyerek açar. İçinden san kağıda yazılmış bir not çıkar: “Yemin ederim ki ölümümün gözlerinin önünde olmasını isterdim. Gör ki aşk için ölmek ne demekmiş.” Mevlana olduğu yere düşüp bayılmıştır.Geceden sonra doğan ve kalplerin çöllerini cennetlere çeviren bir gözyaşı bu. Çoraklaşmış ve çöle dönmüş kalpler; açın sadrınızı! Aşkın gözyaşları, serin serin, sağanak sağanak, üzerimize damlıyor; bakın gökyüzüne, nasılda aşk yağıyor.."  
"Şeytanda bir şey hariç bütün insani özellikler mevcuttur. Şeytan aşkı bilmez. Aşk şeytana verilmemiştir. Aşk Ademoğullarına verilmiştir. Şeytanın insanı kıskandığı çekemediği aşksızlığındandır..."
"Dilsiz dudaksız sözler söyleyeceğim sana, bir şeyler anlatacağım bütün kulaklardan gizli, herkesin ortasında konuşacağım;ama senden başka duyan olmayacak söylediklerimi... "
Aşkın Gözyaşlarından alıntıdır. 

20 Temmuz 2014 Pazar

Bir Plaza MiM'i.

     Adı böyle kaldı. Bundan sonra da bu şekilde anılacaktır :) Bir Plaza mim'i. Sevgili ZAMSKA pembiş kulaklığımı takıp cevaplarsam sevineceğini belirtmiş. Sırf sevinsin diye kulaklığımı taktım yani düşün artık :)
Kendisine teşekkür edip sorularımıza bir bakalım..

       1) Kendinde en yetersiz bulduğun durum ? 
        * Yetersizlik statüsüne girer mi bilemiyorum da , kıskanç yanımı kopartıp atmak istiyorum. Kıskançlığın tadında kalmasından yanayım.Lakin bırakamıyorum. Sadece aşk hayatında değil güncel olarak her şey nasibini alıyor. Benim olan benim kalmalı yoksa çıldırıyorum. Paylaşımcı olamıyorum. Bu durum bazen bazı insanlarda "toto" yükselmesi yaptığından en sonunda o kişileri hayatımdan çıkartıyorum :)

      2)Hayatında düzenlemen gereken şeyler ?
      * Öncelikle dolabım sanırım :) Düzeltsem kategoriye de soksam olmuyor. En fazla iki gün derli toplu durabiliyor kendileri :)
     *Uyku. Öyle tatlı bişeysin ki!! Kısaltmam gerek uyku saatlerimi. Uykucu şirin diye anılacağım yoksa!
     *İnatçılığımı da düzenlemeliyim bence. Ama nerdeeee!!

       3)Kendine yeni donanımlar katacak mısın? Ne ki onlar ?
       * Bir kaç meslek kursuna gidip boş vaktimi değerlendirmek istiyorum aslında. Cadım anaokuluna başlayacak bu sene. O okula ben kursa die planlar yapmaktayım inşaAllah bi aksilik çıkmazsa tabi.
       * Çizim yapmayı çok seviyorum. Özellikle Logo-grafik. Sırf geliştirme amaçlı bir kurs düşünmüyor da değilim hani.

      4)Yapmak istediğin etkinlik var mı ? Rotan ne ?
      *Sevdiceğimin aldığı bağlamanın öle kenarda kalması huzursuz ediyor beni. Onuda çalmayı öğrenmem lazım.
      *Bi ara heves edip Cadıma hırka örmeye kalktım. Ciddi ciddi yaptım. Bir kolu kaldı örülmedik. Ama sıkıldım :) Onu bitirmem lazım zira seneye olmayacak :)
      *Çok çok ilerde de çalışma planlarım var gibi bakalım :) Şimdiye kadar iş hayatına hiç atılmamış biri olarak artık zamanı geldi diye düşünmekteyim :)
(Sebep: Erken evlilik,boşanma,kaygı bozukluğu olan bir çocuk,ihtiyaç olmaması)

      5)Çocuğuna mirasın ne olacak? 5 seneye kadar yapabileceğin şeyleri söyle bakalım.
      * Cadıma en büyük mirasım Güzel ahlakı olacak bence. Baktığım zaman şu yaşında ki düşünce güzelliği nice adamda-kadında yok. Bu şekil davranış ve düşünceleri, masumca verdiği sözler ve bunları yerine getirme çabaları beni pek sevindiriyor.Kaldı ki daha 5 yaşında :) Bundan güzel bir miras da olamaz diye düşünüyorum.
      * 5 sene sonrasına Allah kerim :) Hayal kurmayı bıraktım ben çoğu elimde patladı diye sanırım. Ama 5 sene sonrada kızım böyle tatlı tatlı kikirdesin kafi :)

  *Bir mime daha kucak açıp sahiplenip bağrımıza bastık. Yapmak isteyen olursa diye şuracığa bırakıyorum ahan :))

     

15 Temmuz 2014 Salı

Duyguları Ortaya Döken "MiM"

      Blogger'in Tatlı kızı tarafından nur topu gibi bir mim'imiz oldu :) Ee tabi bizede onu bağrımıza basıp sahiplenmek yakışır :)


     1) En çok kırıldığın / incildiğin kelime ?
         Kırıldığım başlı başına bi kelime yok ama, emeklerimin hiçe sayılması beni yerle bir ediyor.Ben uğraşayım didineyim, sonra birşeyler az eksik olsun, az kusurlu olsun, diğer yaptığım işlerin  vs çöpe atıldığını görmek beni delirtiyor. Bi laf vardır "Bi adamı kırk yıl sırtında taşı yaranamazsın, 1 gün sırtından indir senden kötüsünü bulamazsın" Böyle durumlarda kırılmakla kalmayıp kırıyorumda ortalığı :)






        2) Herkesin kullandığı bir kelime vardır. Fakat o kelimeyi senin için özel olan bir insan         kullandığında kırılırsın. Ne düşünüyorsun ?
          Hani arkadaşlar arasında bazen olur ya "manyak mısın kızım sen" gibi hakaret içermez aslında, samimiyetine güvenirsin. Ama kalkıp sevdiceğim kullansa kafa göz dalarım :)) Samimiyetine güvenmiyor musun derseniz de ilişki içersindeki öz saygının kaybedilmesi beni  feci kızdırıyor. Resmi olmak değildir bu, bence arada ki saygı gittiğinde ilişki uçuruma sürüklenir. Bu benim görüşüm tabi :)







 3) Seni en çok duygulandıran şarkı ?
      Ali Altay- Beni Affet

                         

   

    4) Daha önce seni bırakan biri geldi, bir şans daha verdin ve yine gitti. Yine döndü tekrar bir şans istiyor ne yaparsın ?                 
     Yalama olmuş bir ilişkiye merhaba!! Yav ben ikinci şansı  bile vermem. Vermicem , şans benim değil mi vermicem? Kuruyup ölsede vermicem. İnat değilmi 3. şansı vermiceeemmm:)







  5) Nefret mi ? Aşk mı ? 
Aslında sahte bir sevgidense gerçek bir nefreti tercih ederim. Ama işte aşk Başka bişi :) O yüzden Aşk diyorum.











      6) Birinin kalbini kırdığında nasıl gönlünü alırsın ?
      Şey, kem küm :) Ben şirinleşiyorum sanırım :) En sevimli yüz ifademi takınıp, en şirin ses tonumu ayarlayıp "Yaa nolmuş yanii öyle yaptıysam" , "Küsmesene şapşirikim" , " Gel gel tamam gel sende bana vur." vs vs :)Dahada küs mü kalsın ? Peh alnını karışlarım :))








   7) Nasıl ağlarsın ? Bağırarak mı ? İçine atarak mı ?
   Nasıl özenirim böyle böğüre böğüre ağlayanlara. Yapamıyorum ki ben :) Öyle kendi kendine yola çıkıp yokuş aşağı süzülür benim göz yaşlarım.. Ağladığımın görünmesinden de haz etmiyorum ben gerçi.





             8)En korktuğun şey?
       Somut: Börtü böcek, kedi köpek, bilumum hayvanlar, uçan koşan zıplayan özellikle. Iyhk!!
    Soyut: Karanlık, Sevdiğim birinin ölümü...







     9) Ruhun sıkıldığında ne yapmayı seversin ?   Kendini nasıl sakinleştirirsin ?
        Yemek yapmak özellikle çok sakinleştirir beni. Eni konu sofrayı donatırım yani :)) Hatta abim bazen anneme "Tuğbayı kızdır da az keyif yapalım." der :) Benim sıkıntım evdekilerin bayramı gibi bişi oluyor yani anlayacağınız :))




     10) Bazen kızılmasından hoşlanırsın. Peki en çok  ne için kızılmasından hoşlanırsın ?
    Sevdiceğimin kıskançlık krizlerine bağlı komik kızma halleri beni mest ediyor :)






                      11) Şiir-müzik- öykü-deneme ?
                             Öykü-Müzük-Şiir( Özdemir Asaf <3 )-Deneme

                       12) En son ne için ağladın? 
                             Biz bilmiyoruz :) Anlamadık, görmedik hatta duymadık bilee :))

                      13)Birinde hemen etkilendiğin özellik?
                             Hemen şipşak etkilenen biri değilim aslında.
                             Ama ilk dikkate aldığım yer dişler. Gözüm kayıyor arkadaşım :)
                     14) Dayanamadığın şey?
                           Kendimi ifade etmek zorunda kalmaya dayanamıyorum.
                           Lafımın altında buzağı aranmasına!!
                     15) En sevdiğin duygu ?
                         HmmMm.. Ben her duyguyu seviyorum ya! Acıyı da seviyorum..

  *Bu mim'i cami avlusuna bırakıp kaçıyorum :) İsteyen bağrına basabilir hatta ve hatta sahiplenebilir.

13 Temmuz 2014 Pazar

Galata State-Synced (ft Ali Ceyhun&Taha)


       Darbuka sever misiniz ? Şahsen Ben pek sevmem. Çok gürültülü gelir bana salt darbuka sesi. Ama bu Çocuklar bi harika :)Mimiklerine bittim özellikle, arka fonda kız kulesi, Daha çok darbuka ağırlıklı olsa da enstrümantal. Diğer çalgılar pasif halde ama çok hoş bir tını yakalamışlar.

      Ben sözsüz olarak bi tek Farid Farjad dinlerim yoksa sıkıyor beni bir zaman sonra gıy gıy gıy.. Ama bu çocuklarda dinlemekle yetinmeyip izlemekte istiyorsunuz.Böyle film izler gibi baktım ben :)

     Her çalgının kendine göre karizmatık bir çalma şekli vardır ya hani bunlar o durumu aşmışlar doğaçlama ilerliyorlar yada artık bütünleşmişler. Zevk alarak icra ettiklerini resmen hissettirmişler. Ben darbukayı böyle güzel mimiklendiren görmedim yani :) İzlemek isteyenler için şöyle köşeye bırakıyorum. :)






 **Şşştt Sevdiceğim duymasın aman ha :))

11 Temmuz 2014 Cuma

Sürpriz..

      Bu aralar gergin geçen günler geçiriyoruz. Üstelik sebebini bile bilmiyorum. Anlamsız bir mesafe var aramızda. Soruyorum. Bi sorun varsa çözümleyelim. Konuşalım. Hallederiz sorunları. Hiç bişi yok sadece iş stresi deyip susuyor.

      Peki deyip kabullenişe geçiyorum. Suratım asık, 5 karış hatta. Dayanamaz üzgün hallerime biliyorum. Sonuna kadar sömüreyim bu durumu istiyorum. Anlasın hatasını Eşşek!!

     Sonra "Sana birşeyler aldım , kargoyla gelir yarın" dedi. "Hayırdır" dedim duygusuz ve merakımın sıfır olduğu bir ses tonuyla. Heyecan falan bekledi sanırım. Yada Ayyy Aşkımmmm benim ne gerek vardıı!! Falan gibi bir tepki mi bekliyordu anlamadım. Hayır yani kaç gündür zehir ettiğin günleri hediye ile mi çözümleyecektik. Konuşmamız lazımdı bizim.

      "Hala karakterimi öğrenemedin mi ?"
      "Aramızda ki gerginlikle alakası yok bu hediyenin Hatun"
      "HE aramızdaki gerginliği kabul ediyorsun yaniiiiiiii" ( çok feci bağırdım sanırım )
      "Kapıyı sen açma kargo geldiğinde!!" ( En sert haşin ses tonunu takındı haspam )
      "O niye hayırdır."
      "Ben göremiyorken seni , kargocu velet mi görsün. Yok öyle dünya küçük hanım ?! "
      "Ha!! Hı !! ney?!  Olduu görüşürüz..."


      Romantik odunum benim diye fısıldadım da duymadı ALLAHtan. Gelen "Sürpriz hediyeyi" gerçekten merak ediyorum :)
Geldiğinde Hep beraber açarız :) Paketi yırtmamaya özen gösteriniz lütfen :))


     * Sigara bazen, bazı adamlara yakışıyor Cidden!! Buda böyle masum bir itirafımdır..

10 Temmuz 2014 Perşembe

Gazoz İçer misin Yavrumm ?

        Bazı anlar vardır ki, kişi elini eteğini her şeyden çekip uzaklara, çok uzaklara gitmek ister. Bütün sorumluluklardan kaçarcasına. Bütün üzerine yaftalanmış kimliklerden uzaklaşıp sadece bir hiç olmak için.

      Yada hiç kimsenin onu bulamayacağı bi yerde , serin, rüzgar alıp, güneş almayan bi yerde ölüm uykusu gibi sadece uyumak ister.

     Elinden gelse o kişinin, iç sesinden bile uzaklaşmak ister. Öyle ağır gelir ki bedenine ruhu. Biri çekip çıkartsa diye bekler. İçini susturabilecek iksirler bekler.


      Bazı anları hiç yaşamamış olmayı umar. Bazı yerlerden hiç geçmemiş olmayı ister. VE kalbine hiç dokunulmamış olmasını diler. Öyle ki sadece bir hiçlik makamını erişmeyi bekler.

   Dünya kadar derdi var zanneder o kişi. Hayatın bütün amacı sırtına yüklenmişte kaldıramamış gibi hisseder.
Yüreğinde yangınlar çıkmıştır da, derdinin dermanı yokmuş sanar. Sessiz sessiz çığlık atar da kimselere sesi ulaşmazmış gibi hisseder.


     Bakkala gidip derdime dermanın var mı diye sorar. Sonra belki bir bankaya gidip acılarını karaborsada satmak ister. Karaborsayı yanlış anladığını fark edip, onca derdi yokmuş gibi birde utangaçlıkla savaşır.


   O kişiyi böyle derin kaygılar içinde gören amcalar gelir sonra yanına. Ne derdin var kızım diye sorarlar. Gözlerini kaldırıp yüzlerine baktığında amcaların, gözlerinin fazla ışıldadığını fark eder.  O anda her zaman bildiği bir şeyin tekrarını yaşadığını anımsar. Her iyiliğin bi karşılığı vardır (!)


     Kaçmak ister sonra o kişi, midesindeki tiskintinin kaybolmasını umarak. Amcalar seslenir arkasından "Dur kızım başına bir iş gelecek" Kaçmasa daha büyük işler gelecek halbuki başına.


      Herşeyden uzaklaşıp uyumak ve düşünmemek ister bu sefer. Bi yer bulur serin, rüzgarlı, güneşin gelmediği.  Bi kaç delikanlı gelir bu sefer yanına. Evden mi kaçtın ailen yokmu ?  Kişi aynı ışıldayan gözlerle karşılaşır yeniden, Fark eder yine iyi niyet sorularının altında yatan kefaşelikleri.

   O kişi Sakinleşmek , dertlerini unutmak için gittiği yerlerde daha büyük sorunlarla yüzleşmek üzere olduğunu anlayıp, nimetten saymak zorunda olduğu dertlerine "Başımın üzerinde yeriniz var" deyip geri döner bu sefer.

       Kaçış planlarını dünyanın temiz olduğu zamanlara erteler..


7 Temmuz 2014 Pazartesi

Çöl Çiçeği-Waris Dirie


"Londra'da temizlikçilikle hayatını kazandığı dönemde fotoğrafçı Terence Donovan tarafından keşfedilen ve dünyanın en çok aranan mankenleri arasında yer alan Waris Dirie'yi dünya "Çöl Çiçeği" (1998) adlı otobiyografik eseriyle tanıdı."
      Ünlü bir mankenin otobiyografiik eseri  olan Çöl çiçeği, okurken Afrika da ve hala aynı geleneği sürdüren diğer yerlerde kadın olmanın ne kadar zor olduğunu  bi an bile aklınızdan çıkartamıyorsunuz.
 
    Waris, küçük yaşta nasıl , hangi ortamlarda, hangi aletlerle , sünnet edildiğini gözler önüne sermiş. Yaşadığı o vahşeti anlatırken, ne ilk ne son olacağınında altını çizmişti.

     13 yaşındayken babası onu çok yaşlı bir adamla evlendirmeye kalkınca, diğerleri gibi kaderine razı olmayı red edip kendi topraklarından kaçmıştı.

    Çölde günlerce yürümüş, insanlar ve hayvanlardan kaynaklanan birçok tehlikeyi geride bırakmayı başararak Mogadişhu’daki akrabalarına ulaşmıştı.
 
    Somali Büyükelçiliği’nde tam dört yıl haftanın yedi günü bulaşık yıkayan, temizlik yapan Dirie,  televizyon izleyerek kendi kendine İngilizce öğrenmiş, okuma yazmayı da sökmüş. Dirie,  büyükelçi geri çağrılınca Somali’ye dönmek zorunda kalacağı korkusuyla  tekrar kaçmıştı.

    Londra da Donovan ile tanıştıktan sonra hayatı değişti. Ama hala sünnetiyle ilgili problemleri ve travmaları mevcuttu.


                                                  ...&...




    Okurken kitabın nasıl bittiğini anlamıyorsunuz. Zaten ince de bir kitap.Okuduktan sonra bakayım  hangi mantıkla yapılıyormuş bu kadınların sünneti diye araştırdığımda ise ortaya çıkan sonuç Erkek egemenliği..

 Ne alaka demeyin. Erkekler kadınların doğuştan bir zevk parçasıyla doğmasını hazmedememesiyle alakalı. Kadınlara tanınan bu üstünlüğü ( üstünlük olarak görüyorlar ) kabul etmeyip , klistorisin sünnetle alınmasına karar veriyorlar!! 
                                         
                                                    ..&..

      Mankenliği zirvede bırakan Waris kadın sünnetine karşı bir vakıf kuruyor. Başarılıda oluyor.

    Kitap da bir doktor bölümü var. Sünnet dikiminden dolayı idrar çıkışı ve regl yolu tamamen dikildiğinden, wc ihtiyacı 10- 15 dk sürdüğünü anlatıyor Dirie. İşkenceye dönen bu hallerin geçmesi için doktora gidiyor ve gerçekle yüzleşiyor..

        "Senden alınanı geri veremem"  Şiddetli ağrı sebebiyle hastaneye gittiğinde doktorun "Senden alınanı geri veremem ama daha az acı çekmeni sağlayabilirim" dediği bölüm, bence kitabın en can alıcı yerlerinden biriydi.


   Okumak  yerine film izlemeyi sevenler içinde sinemaya uyarlanmış bir kitap olduğunun haberinide verip mutlu olmalarını sağlayacağımı umuyorum..